Osman Rüştü Karakaş
Selanik 1879 – İstanbul 1931

Mehmed Karakaşzade Osman Rüştü Efendi Selaniklilerin Karakaş koluna mensup, o dönemin kalbur üstü ailelerinden birinin üyesidir. Bilindiği kadarıyla ailenin 3. Çocuğudur. Ağabeyleri Ali Macit Bey ve Tevhidi Beyler gibi babaları Mehmed Karakaş’ın yolundan giderek, tekstil, konfeksiyon ticareti ile ilgilenmiştir.
Ailenin Selanik ve İstanbul’da evleri ve dükkanları vardır. Babaları Mehmed Karakaş Bey, Selanik’te yaşamayı çoğunlukla tercih ederken, oğulları İstanbul’da yaşamayı tercih etmiştir. Hatta; Ali Macit Bey ve çok genç yaşta hastalanıp vefat eden Tevhidi Bey kardeşlerin işlettiği İstanbul Sultanhamam’da bulunan büyük Karakaş Mağazası, Makriköy (Bugünki Bakırköy)’de bulunan Karakaş köşkü bir dönem çok kişinin hayranlıkla bahsettiği mekanlar arasında yer almıştır.
O yıllarda Osmanlı ordularının giysi, battaniye, ve çorap gibi gereksinimlerini tedarik eden tüccarlardan olan Mehmed Karakaş Bey, aynı zamanda orduya büyük bağışlarda bulunmuş ve hizmetleri karşılığında madalyalar ve nişanlarla onurlandırılmıştır. Orduya yardımlarının yanı sıra modern eğitim konusundaki özverili çabalarıyla çevresinin hayranlığını kazanmıştır.
Baba Mehmet Karkaş, Selanik’te batılı anlamda eğitim veren ilk Türk okullarından 1877 yılında kurulan Mekteb-i Terakki’nin (Terakki Vakfı Okulları) peşi sıra , 1885 yılında kurulan Feyz-i Sıbyan ‘ın (Feyziye Mektebi – Işık Lisesi) 5 kişilik kurucu encümen heyeti içerisinde yer almıştır. İlk 5 yıl boyunca bu kurumun encümen başkanlığı görevinde de bulunmuştur. Türk kızlarının da modern eğitimden mahrum kalmaması için; o dönemin en prestijli semtlerinden Selanik Yalılar Mahallesi’ndeki evini Feyziye Enas (Kız okulu) için bağışlamıştır.
Osman Rüştü Bey Feyziye Mektebi’nin ilk mezunlarından biri olmuştur. Üniversite eğitimini Almanya’da Dresden şehrinde tamamladıktan sonra, 1.Dünya Savaşı bitimine kadar Berlin ve Dresden’de yaşamıştır. Bu şehirlerde konfeksiyon mağazaları işletmiştir. Almanya’daki savaş sonrası büyük ekonomik kriz nedeniyle oradaki işletmelerini kapatarak, İstanbul’a dönmüştür.
Kurtuluş Savaşı bitmiş ve yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Lozan Barış Antlaşması ile belirlenen nüfus değişimi kapsamında Selanik Müslüman ve Türkleri’de Türkiye’ye göç etmek durumundadır. Zaten 1912 yılından beri Yunanistan idaresine giren bu güzel şehrin Türkler ve dahi Yunan olmayan, Hristiyan olmayan hiçbir vatandaşı için tadı kalmamıştır. Şartlar her geçen yıl daha da zorlaşmıştır.
Yaşamına İstanbul’da devam eden Osman Rüştü’nün oldukça hırçın ve asabi karakterli biri olduğu ve aile içerisinde zaman zaman büyük çekişmeler aile arasında hep anlatılagelmiştir.
Aileler arasında yaşanan bazı olaylar sonrasında kapıldığı bir öfke ve hezeyan sonrasında kendisinin Türkiye kamuoyunca bilinir kılındığı mensubu bulunduğu Selanikliler hakkındaki o meşhur dilekçesini kaleme almıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hitaben yazdığı dilekçenin 1 Ocak 1924 tarihinde Yunus Nadi’nin sahibi olduğu Yenigün gazetesinde yayınlanması ile o dönemde büyük bir Sabetay Sevi ve Selanikliler tartışmasının fitilini ateşlemiştir. Bu kandil zaman zaman alevini arttırmış, zaman zaman da zayıflamıştır. Ama günümüze kadar içten içe yansa da hiç sönmemiştir.
Mustafa Kemal’e hitaben yazılan bu dilekçede “dışarıda Müslüman içeride Yahudi” gibi davranan gizli bir zümreden bahsedilmiştir. Tartışmalar kısa zamanda diğer gazetelere de sıçramıştır. Mesela Yakubi kökenli gazeteci, Ahmet Emin Yalman, sahibi olduğu Vatan gazetesinde bu tür grupların varlığını kabul etmiş, ancak bu grupların artık geleneklerini takip etmediğini iddia etmiştir.
Sonra Karakaş Rüştü Türkiye Büyük Millet Meclisine bazı Dönmelerin Türkleşmeye boyun eğmedikçe ve Türklerle evlenmedikçe mübadele yoluyla devam eden göçlerinin kaldırılması isteğiyle dilekçe vermiştir. Dilekçesinde sürdürmekte oldukları eski batıl inanç ve adetlerini bir an önce terk edip yeni Türkiye’nin anayasasında öngörülen vatandaşlık tanımına uygun hareket edilmesi ve bunun için yapılması gerekenleri sıralamıştır.
Meclise sunulan bu dilekçe ve ifşaatlar nedeniyle kendisi hakkında birçok spekülasyonlar geliştirilmiştir. Birileri kendisinin bir casus olduğunu söylemiş, birilerii ailenin haini olarak hüküm vermiş, birileri de vatanperverliğinden ve samimiyetinden dolayı kendisini kutlamıştır. Oysa ki; olayın esas nedeni haksızlığa uğrayan birinin almak istediği intikam hırsından başkası değildi. Ancak öfkesi bir süre sonra dinmiş ya da cemaat mensupları tarafından dindirilmiş, o da iddialarının pek çoğundan daha sonra vazgeçmiştir.
İkisi Selanikli Dönme ve sonuncusu dışından olmak üzere 3 kez evlenmiştir. Bu evliliklerden 7 çocuğu ve onlarca torunu olmuştur. Bunlar bugün Türkiye başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde yaşamaktadırlar.
O kadar esti, gürledi… Kendisine soruldu mu, sorulmadı mı bilinmez ama yine de 1931 yılında ebedi uykusuna Bülbülderesi Kabristanı’nda yatırılmıştır.
Yazar: Can Karakaş - Torunlarından biri