Derviş Efendi (Yahuda Levi Tova)
c. 1700–c. 1800

Derviş Efendi, doğum adıyla Yehuda Levi Tova, 18. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Dönme topluluğu içinde öncü bir din düşünürü, mistik ve toplumsal reformcuydu. Sabbatai Sevi, Gazeli Nathan ve Baruchia Russo’nun ve Russo’nun ogullarinin ardından, imparatorluktaki dordüncü nesil büyük Sabbatean mistikleri arasında önde gelen bir figür olarak kabul edilebilir.
Dönme doktrinlerine dair cesur ve kimi zaman tartışmalı yorumlarıyla tanınan Derviş Efendi, mistik gelenekleri ve radikal bir teolojiyi sentezleyerek tarikatının manevi ve toplumsal yaşamını yeniden canlandırmayı amaçladı. Sabbatai Sevi, Gazeli Nathan, Abraham Miguel Cardozo ve Yakov Frank gibi isimlerden ilham alarak çok sayıda ilahi, mistik şiir, Zohar yorumları ve kabalistik risaleler kaleme aldı.
Başta Judeo-İspanyolca olmak üzere, Türkçe ve İbraniceyle harmanlanmış metinleri, bu dönemde Dönmelerin gelişen teolojisini ve ruhani eğilimlerini anlamak için eşsiz birer kaynak niteliğindedir. Dindarlığa dair şiirlerinde çoğu zaman ilahi özlemle romantik arzu arasındaki sınırlar silikleşir.
Gershom Scholem, Derviş Efendi’nin Kapancı kolundan geldiğine inansa da, dolaylı deliller onun Karakaş koluna mensup olabileceğini göstermektedir. Osman Baba’nın oğlu Abdurrahman’ın 1781’deki ölümünün ardından Derviş Efendi topluluk içinde öne çıkan bir liderlik rolünü üstlendi. Onun öğrencisi ve halefi Ambarcı, Karakaş mezarlığı olan Bülbülderesi Mezarlığı’na defnedildi; bu da bu aidiyeti destekleyen başka bir işarettir. 1930’lar ve 40’larda Yitzhak Ben-Zvi’ye birkaç ilahi el yazması veren Dr. İsmail H. Esen, Derviş Efendi’nin soyundan geldiğini iddia etmiştir. Bu metinlerin içeriği ve tarzı doğrultusunda Ben-Zvi de onların Karakaş kökenli olduğunu düşünmüştür. Bununla birlikte, yeterli delil olmadigindan bu konuda net bir karar vermek hala imkansizdir.
Derviş Efendi’nin kimliği ve mirası hakkındaki anlatılar oldukça çeşitlidir. Bu anlatıların en kapsamlı olanlarından biri, 20. yüzyılın başlarında kaleme alınmış ve Ebu’l Mecdet’e atfedilen bir anlatıdır. Mecdet, Derviş’in Kapancı olduğunu, birçok dile hâkim bulunduğunu ve hem Yahudi hem de İslamî düşünceye derinlemesine vakıf olduğunu iddia eder. Ona göre Derviş, Selanik’te Nakşibendi tarikatına katılmış ve burada şeyhlik makamına yükselerek bölgede büyük saygı kazanmıştır. Öğrencileri arasında hahamlar ve ilim adamları da bulunmaktaydı; Derviş onları din felsefesine daha derin bir anlayışa yönlendirmiş, bazılarını ise İslam’a geçmeye teşvik etmiştir.
Bazı detayların tarihsel teyide ihtiyaç duymasına rağmen, Ebu’l Mecdet’in anlattıkları Derviş Efendi’nin hayatına dair nadir ve değerli bir anlatı sunar—ve bu nedenle tam olarak aktarılmaya değerdir:
“Yine bu dönemde (yaklaşık 1850’ler) Kapancı taifesinden Derviş Efendi adında bir kişi ortaya çıktı. Bu zat, Selanik’teki çeşitli tarikatların şeyhlerinden eğitim alarak, Nakşibendi tarikatına intisap etti. Bu tarikatta tamamen şeyhlik mertebesine yükselen Derviş Efendi, bütün bölge halkı nezdinde saygı, hürmet ve önemli bir mevki kazandı. Şanlı Muhammedi şeriatın esaslarını layıkıyla öğrenmiş olan Şeyh Derviş Efendi, kendi kavminden olanlara vaaz etmeye başladı; birçok kişiyi tekkeye bağladı. Sayıca epey talebe yetiştirdi ve sapık inançları sebebiyle sapkınlık içinde bulunan kavmini cehalet bataklığından kurtarmak için tüm gayretini sarf etti.
Derviş Efendi, İbranice, İspanyolca, Arapça, Farsça ve Türkçeye tam anlamıyla vakıf olduğundan, zamanının tanınmış bir bilgini haline gelmişti. Din felsefesi konusunda öyle fevkalade bir yeteneğe sahipti ki, hahamlar dahi İbranice öğrenmek üzere onun dizinin dibinde oturur, ondan dini felsefenin inceliklerini ve ilahi kudretin hakikatini öğrenirlerdi. Bu dönemde birçok Yahudi âlimini İslam dinine davet etmiş ve onları ihtidâ ettirmiştir.
Derviş Efendi hakkında, onun ilmî şahsiyetiyle bağdaşmayan bazı düzensizlikler söylenti yoluyla nakledilmişse de, bunların mahiyeti tam olarak bilinmemektedir.
Derviş Efendi’nin niyetini hareketlerinden anlamak mümkündür. Geceleri kürsüsünde talebelerine ders verirken, bir yandan Sabbatai Sevi’nin öğretilerine ılımlı ve temkinli bir yorumla saygı telkin eder, diğer yandan akıllı ve zeki ama sapkınlık içinde dolaşan bu zavallı ruhları ilim ve sanata yönlendirirdi. Bu dönemde yetişen gençlerde, bu rehberliğin etkisiyle gözle görülür bir ilerleme görülmüştür.
Ne var ki, kavim mensuplarının damarlarına işlemiş olan cehalet ve menfaat duyguları, ne bastırılabildi ne de ortadan kaldırılabildi. Atalarından miras kalan bazı bozuk âdetleri hâlâ terk edemediler.” [Kaynak: Cengiz Şişman ve Muharrem Varol, “Sabatâîstlik,” Türk Sesi, sayı 198, 2013, s. 12]
Derviş Efendi’nin yorumlarında karmaşık gematriaya yer verilmiş ve Leh Leha ile Bereşit gibi Tevrat bölümlerine radikal okumalar getirilmiştir; bu yorumlarda sıklıkla İbranice metinler Türkçe ve Ladino ile harmanlanarak sunulmuştur. En dikkat çekici örneklerden biri, Sabbatai Sevi’yi şu şekilde anmasıdır: tsadik temel del mundo — “[İbranice] doğru adam, [Türkçe] temeli, [Ladino] dünyanın.”
Belki de mirasının en tartışmalı yönü, cinsel normlara getirdiği yorumlardır. Özellikle daha sonra “kuzu bayramı” olarak anılacak bir uygulamayı savunmuştur. Zohar’ın ezoterik yorumlarına dayanan bu uygulama, Yaratılış Tevratı’nda yer alan cinsel yasakların ilgasını ve kadınların tarikatın tüm erkek üyeleriyle sembolik olarak evliliğini öngören bir “kolektif evlilik” kavramını benimser. Bu öğreti Frankist hareketle benzerlikler taşımakta ve belki de onu etkilemiş olabilir. Bu, antinomyen (yasaya karşı) dini geleneklerde aktarım ve yenilik meselelerini tartışmaya açmaktadır.
Bu öğretiler Derviş Efendi’ye mi aittir, yoksa önceki Dönme ya da Frankist fikirlerden mi alınmıştır, bu hâlâ açık bir sorudur. Ancak kesin olan şu ki, onun yazıları ve öğretileri geç Osmanlı dünyasında dinî muhalefetin, mistik senkretizmin ve kültürel melezliğin tarihindeki önemli bir dönüm noktasını temsil eder.
Yazar: Cengiz Sisman